12 Temmuz 2017 Çarşamba

Artık Adımlar


yürüdüğüm her hava
yokluğun zebanisi sanki
atıyorlar beni gölgesizliğin
buzdan cehennemine
dokunulmuş deri ordularım
ısınmasız sürtünüyor zırhıma
ve yağmur
üşütüyor, dönerken yurduna.

adımlarım artıyorken ayaklarımdan
nefesim azalıyor avuçlarımda
bir -kayıp gidiyor ellerimden- ömür
-bir ömür-
ellerine doluyor.


                                  (İskele Dergisi, 2010 güz sayısında yayımlanmıştır.)

İz


pusulama perde çeken sisi içinde
yerin
şiirimi uyutan soğuğunda
havanın
sönmüş güneşini
göğün
patlatabilmek için yeniden
biliyorum, iz sürmeliyim.

peki, ey iz
söyle!
hangi ayakların altındasın?



                              (İskele Dergisi, 2010 bahar sayısında yayımlanmıştır.) 

6 Temmuz 2017 Perşembe

Yaz Soğuğu

biz insanlar
elbet biliriz bahar yağmurlarının
ne kadar nazlı ve istek dolu olduğunu
serin ikindilerde kanamayız seyretmeğe
toprağa ve hayata emeklerken onu
çünkü bir son vardır hayalimizde
bir son, yani bir çocuk, bir yaz yani
çünkü tanınmıştır medfun baharlarda hepsi
tanınmıştır budanmış ağaçlar acı dolu filizlerinden
tanınmıştır kavaklar vahşi hışırtılarından
tanınmıştır çiçek doğuran dallar hüzünlerinden
tanınmıştır kargalar ve çocuklar
umursamaz seslerinden.

işte böyle tamamlanır tablo ıslak depremlerle
senfoni, eksik notalarına kavuşur böyle, işveyle.

peki neden
bu fettan manzaraya karşı gözyaşlarım
kirpiklerimden içime akan o yağmur
neden kendi yokluğumla yüklü
kalbime meyyal o müsekkin nehir
neden çağlamıyor, menderesler çiziyor
adımlarımla bestelediğim mütereddit gölgem
neden vebadan kaçar gibi kaçıyor
soluğunu işittiğim o ahu
neden yalnız beynimin kıvrımlarında gizli
ve neden cevapsız bunca soru
neden?

kendimden başka eksiğim yok diyen
praglı deli
behemahal şuna da cevap vermeli
ama neden?


18.VI.2017/ Göksun






5 Temmuz 2017 Çarşamba

Pencereden Bakmak

                                      René-Magritte-La lunette dapproche-1963

Bakmak ve görmek cesaret ister. Hele ki insan, kendine nazar etmeye yeltendiyse. Cesaret ister çünkü pencereden görünen fettan manzara her ne kadar baş döndürücü güzellikte olsa da pencereyi açıp gözlerini şöyle bir içeride gezdirmeye kalktığında insan, ürkütücü karanlıklarla, vahşi seslerle her an karşılaşabilir. Bu meselenin bir yüzü.


Diğer yüzündeyse insana bu pencereyi açtıracak itkinin ne olabileceği meselesi var. Pencerelerin benim zihnimde imledikleri ilk duygu hasret(özlem) duygusudur. Değil mi ki bir filmde, bir tabloda yahut gerçek hayatın tam göbeğinde pencerelerden uzaklara dalmış birini görürüm, hemen hasretin pıtraklı yollarını adımlayan birisi olduğu kanaatine varırım o kişinin. Kim bilir, zihni nice iç ısıtıcı hatıranın en ufak kırıntılarını ararken gözleri yokluğun soğuk ikliminde ne mesafeler kat etmektedir… Rahatlıkla, böyle bir insanın konuşlandığı mekanda yerini yadırgayıp yahut daralıp ‘pencere açma isteği’ ile hareket ettiğini söyleyebiliriz.

Buna da eyvallah. Kişi bir nesneden ayrı düşmüş ve özleme gark olmuşken cesaretle hareket edip, hatıralarının sıcaklığını en soğuk, en küflü ve kapkaranlık dehlizlerde dahi arayabilir. Peki kaybettikleri böyle bir nesne olmaksızın hasrete boğulmuşlara ne demeli? Şairin ifadesiyle kendinin ücrasında yaşayanlar yani…

Diyebilirim ki kişinin en büyük yitiği kendisidir. “Kendini hiç özlemiyor musun” diye soran bilge elbet haklı, hem de nasıl, diye cevaplıyorum bu soruyu her duyuşumda. Sadece dünyada olmayı değil var-oluşumuzu da yadırgar bir hale getiriyor bu duygu bizi.


Diyeceğim o ki, gelmiş bulundum bu dünyaya. Hem de Adem gibi arayacağım bir Havva olmadan, varsa da bilmeden, yalnız. Ve ayrı düştüm kendimden ve hasretim elbet kendime…




(Bu parça asıl eser sahibi Seyyan Hanım'ın taş plak kaydından da dinlenmelidir.)


4 Temmuz 2017 Salı

Benjamina


şimdi
dağlar kıvranır
sıra sıra kavradıkları hüzünle
ayaksanmamış kıvrımlarında
utanır dağlar
gözlerinden kalan izle


gözlerin diyorum
etekleri orman bir
yanardağ olmalı
-ben şuracıkta siyah nur
o ormanda ağaç ben-
dağ yakan gözlerin


bu şiir bu pastoral
bu çağda aşk!
-şu kafeste ben-
bu çok şaşılacak
bu vebalılar yani hepimiz
dinleyeceğiz saçlarından
hangi makam üzre güldüğünü
şimdi.

        21.X.14-Maraş

(Uzun süre bulamamıştım bu şiiri, yitiğimdi. Bugün ansızın karşıma çıkıverdi..)

Prelüd

hayat nedir diye sorulsa
yeşil bir koridordur derdim çocukken
şimdi ona dair bildiklerim
saniye sürmez çakmak sesi
elinden tutamadığım gölge
ve akrep ve yelkovanın arasındaki karadelik
-lerden başka nedir, derim.

kelimelerim bayat ve küflü biliyorum
ellerim ve kalemim tozlu, bunu da
ama içimden geçen tren
hem çok çelik hem çok dakik
bundan olsa gerek
adım
bin yıllarca cesedi kan kokacaklar listesine
eklensin istedim
istedimse!

uzakı öğrenmiştim şairden
peki yakın
hep bir önceki adımda gördüğüm
medcezirde kaybolan o kumdan kelime
olmayan kalbimde hissettiğim hayalet ağrı
tek hecenin şerhi ciltlerce memat
‘görmek yakınlık ister’ bu olmalı
gördüklerim işte!

       17.XI.2016 - Göksun

Noksan

yaşamaya bahane lazım a dostlar
yaza güz kışa bahar
ne olduğunu kavrayamadığım o noksan
omzuma konan tüm kuşları kaçırtan.

                                              III.2017